29 Eylül 2017 Cuma

''O GECE''

Şişmiş gözlerimi zar zor araladım bu sabah. Günler sonra biraz olsun uyumuş olmanın tatlı sersemliği vardı üzerimde. Yorgana sımsıkı sarılmış olan ellerim uyuşmuştu, ellerimi serbest bıraktım, tüm vücudum yanıyordu. Sokaklar, evler günün ilk ışıklarıyla yavaş yavaş aydınlanmaya başlamıştı. Kuşlar gökyüzünde özgürce uçuyordu, kıskandım. Sanırım önümüzdeki hafta sırt çantamı alıp bir yerlere gitmeliydim, artık bunu hak etmiştim. Sorgulama yok, ısmarlama yok, ''Kanka fotoğrafımı çeker misin?'' yok, sen mi ben mi yok. Tek başıma. Bu şehirden uzaklaştıkça iyi olucam biliyorum. Bu şehri sevmek için bir sebep yok artık. Başka başka şehirlere uçmanın vakti geldi. Bu şehirden uzaklaştığım her dakika yaralarımı biraz daha sarıcam, daha fazla unutucam. Yeni yollar, yeni yerler keşfedicem. İki kişi planlı yolları ben 10 kişi gitmiycem, kafayı çekmiycem, eğlenmiycem. Ben kendi kendimi dinliycem, doğaya kulak vericem.
İçimdeki bu buruk hüznün yerini artık başka şeyler doldurmalıydı. Kendimi yeterince harap ettim. Bana bakan her yüz ne kadar solgun göründüğümden bahsetmemeliydi. ''İyi görünüyorsun artık!'' demeliydi. O gece 28'i 29'una bağlayan o gece bir çok şeyin farkına vardım. Belki de bu yüzden yaşamam lazımdı benim, yüzüme bakanlar bana acımamalıydı, sokak kaldırımlarında ağlamamalıydım artık. Haketmiyordum ben bunu. Haketmediğim şeyler yaşadım. Elimden geleni yaptım fakat ''Sondu bu içime attığım, bana yaptığın bu sondu.'' 

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

O gece yattığım yerden dinledim etrafımdakileri. Perdeyi her açtıklarında farklı biri çıkıyordu karşıma. Biri damar yolu açarken, diğeri bileğimden kan alıyordu. Hayatımda ilk defa yaşadığım şeylerdi. ''Bileğinden kan alıcam ama daha fazla acıyacak, bir de tek seferde olmayabilir. İğneyi içeride gezdirmem gerekebilir.'' Cümlesini duyduktan sonra bi an durdum. Daha ne kadar acı çekebilirim ki dedim kendi kendime. Yavaşça bileğimi tuttu, solgun yüzümden olacak ki bayılacağımdan korktu. Bir süre bileğimi tutup baktı, eliyle dokundu, tek seferde olması için dakikalarca durdu, yutkundu, derin nefesler aldı. En sonunda 'Hazır mısın?' dedi. Çok fazla acı beklerken içimdeki daha büyük acıya odaklandım. 'Hiç bir şey hissetmiyorum' dediğimde çoktan iğneyi çıkartmıştı. Benim yüzümden bu kadar oyalanmasına üzülmüştüm, gördüğüm her ilgi bana çok büyük geliyordu çünkü artık. Hayat bana nazik davranmıyordu, tanıdığım daha doğrusu artık tanıyamadığım insanlar da öyle. Yüzüne baktım bir iki damla ter şakaklarından aşağıya doğru akıyordu. Kim bilir kaç saattir oradaydı. Yaşı 23'ten fazla değildi. Hafif yuvarlak yüzü bembeyazdı. Açık mavi gözleri tek seferde bunu hallettiği için parlarken, orta uzunluktaki siyah saçları dağılmış, boğazı az önceki gerginlikten dolayı kurumuştu. Kısık bir sesle 'Teşekkür ederim' diyebildim sadece. Daha sonra EKG makinesiyle birlikte bir bayan geldi. Tüm bu iğne işlemleri sol koluma yapıldığı için hareketsiz tutuyordum kolumu. Perdeyi sıkı sıkı kapattı ve üstümü sıyırdı. Çok kibar bir şekilde göğsüme o adını bilmediğim minik baloncukları taktı. Daha sonra ayak ve el bileklerime mandal gibi şeylerden taktı. Kaburga tarafımdaki baloncuk 2 defa çıktı, gayet sakin bir şekilde geri yerine yerleştirdi. Dokunuşlarındaki bu kibarlık bile duygulanmama yetiyordu artık. 3. defa atışında 'Ben hallederim' diyip, sağlam olan sağ elimle hızlıca yerine tutturdum. İşlem bittiğinde geriye ufak kırmızı halkalar kalmıştı vücudumda. Tomografi, akciğer filmi, ateş, kalp ritmi, kan şekeri... Daha bir sürü işlem. Tüm hepsi bittiğinde ağrı kesicinin etkisiyle biraz gevşemiştim. Çaprazımda yatan yaşlı amca çaresizce oğluna sesleniyordu. 3 dakika, 4 dakika, 6 dakika... Sonunda geldi. O kadar üzülmüştüm ki kalkıp gidecektim fakat sol kolumu yerinden kıpırdatamıyordum bile. Karşımda alkol yüzünden iki genç yatıyordu. Perdem her açıldığında yüzlerini görüyordum. Bomboş bakıyorlardı. Belki şu an başka bir alemdeydiler. Sağ tarafımdaki amca ağrılarından dolayı dakika başı inliyordu. Sol tarafımdaki kızı kan tuttuğu için kan alma işlemi baya uzun sürmüştü. Sonra kendimi düşündüm. Güçlü olmalısın dedim. Böyle bir günde, bu halinle hiç tanımadığın insanlar sana sanki kırılacakmışsın gibi kibar davranırken, bu durumda olmana sebep olan, gelmesini beklediğin, yolunu gözlediğin kişi yanında değil. Başka yollarda, yerlerde, başkalarıyla birlikte ve eğleniyor. Gözümden 2-3 damla yaş aktı. Sağ elimin tersiyle sertçe sildim göz yaşlarımı. Bunların hiç birini haketmemiştim. Anneme, babama, abime bile söyleyememiştim bu durumu. Çok üzülürlerdi. Hele annem... Görüntülü her konuşmamızda ''Gözlerin neden kızarık, şişik?'' sorularına bir şeyler uyduruyordum. Onlar için de ayakta durmalıydım. Ben bu acıları yaşamayı haketmemiştim, haketmediğim bir şeyi sonuna kadar yaşadım. Ben bunun hesabını sağlığımla, ruhumla, bedenimle, her şeyimle ödedim. Ordan oraya savrulmadan, kaçmadan. Tam burada durarak, kimseden bir yardım beklemeden, bana acımalarını istemeden.



--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Deniz TEKİN - Ah Bu Şarkıların Gözü Kör Olsun - https://www.youtube.com/watch?v=uvqHISGpcZs

Tuğkan - Belki De - https://www.youtube.com/watch?v=yrEkqfY5Onc

Tuğkan - Aşk Ölüyor - https://www.youtube.com/watch?v=frj_xJqI37Y

Tuğkan - Gitsen De - https://www.youtube.com/watch?v=-rvueo9SfQI

Perdenin Ardındakiler - Gökyüzü - https://www.youtube.com/watch?v=NYbfE7kTSLM

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

'ELALEM NE DER?'

Eminim sizin de annenizin, babanızın, akrabalarınızın sizin çok heveslendiğiniz bir şey için, sizi engellediği zamanlar olmuştur. Çünkü '...